Gelecek Buluşması, 6 Ekim 2023, Pastoral Vadi
2009 yılından bu yana Matematik Köyünde gerçekleştirilen Logos Seminerleri bir kaç yıllık pandemi arasından sonra Gelecek Buluşması ile Pastoral Vadi’de tekrar başladı.
Logos Seminerleri’nin her buluşmasında, belirlenen temayı farklı disiplinler açısından ele alan konuşmalara yer verilmekte. Bu buluşmada da “Gelecek” teması farklı disiplinler açısından değerlendirildi.
Birinci bölümde bilimsel bir yaklaşımla evrenin geleceğine dair soruları Genel görelilik ve Kuantum Kuramları kuramları çerçevesinde tartıştık.
Yaklaşık 13.5 milyar yıl önce, sıfıra yakın bir hacimden başlayıp bugüne kadar sürekli genişlemeye devam eden evrenin geleceğine dair senaryolar nelerdir? Gelecek, şimdiden belli midir? Uzak bir geleceğe kısa yoldan ulaşmak mümkün müdür?
İkinci bölümde ise felsefi bir yaklaşımla, insan nedir ve gelecek algısı nasıl olmalıdır soruları üzerinde durduk.
İnsan uygarlığının kritik bir dönemine doğru ilerlediğimiz kabulünden yola çıktığımız bu bölümde bu durumun insanın dünya algısı üzerindeki etkileri üzerinde konuştuk.
Yapay zekanın ortaya çıkışını, kat ettiği yolu, teknik evrimini ve günümüzdeki işlevini konuşup bazı sorulara cevap aradık. Bununla birlikte, “singularity” kavramı içinde yapay zekanın geleceğine dair ipuçlarını da tartıştık.
Bu konuşmada geçmişten ve bugünden esinle geleceğe dair “Antroposen Çağ” ın önüne serilen farklı patikaları ve olası çıkış yolları tartışmaya açıldı.
Yeryüzünün zamanı değişiyor. Tanıdık bildik havalar atmosferi terk ederken, epey uzun bir yaz önümüzde bizi bekliyor. Jeolojik olarak tanınsın veya tanınmasın “Holosen”’in son zamanları insan denen hayvanın gezegen nezdinde majör bir aktöre dönüştüğü dönem oldu. Canlıları kasıp kavuran, soylarını kurutan, meyvelerin tozlaşamadığı, suların özgürce akamadığı, mercanların ağardığı, denizlerin kabardığı dönemin adına “Antroposen” diyoruz. Öyle güçlü bir betimleme ki bu, doğal süreçlerin artık biyosferi kontrol edemediğini anlıyoruz. Atmosferik güçlerin gücünün yittiği veya gerilediği, kapitalist mentaliteyi içselleştirmiş bir insan etkinliğinin gemi azıya alarak koca bir gezegenin kaderini elinde tuttuğu bir zaman dilimi. Tüm bilimsel göstergelerde sayısal değerlerin grafikleri delercesine ivmelenmesi geleceğe dair tasavvuru bir yandan kolaylaştıran bir yandan da zorlaştıran bir durum.
Kıyamet senaryolarının ve “yılgın kabullenişlerin” havada uçuştuğu bu dönemde geleceği insana rağmen ve insanla birlikte tasarlayabilmek hala mümkün mü?
Sunum, ebeveynlik anlayışının zaman içindeki evrimini ele alıyor. Geçmişte otoriter tarzların hüküm sürdüğü dönemden günümüzdeki bireysellik ve duygusal gelişime vurgu yapan yaklaşımlara geçiş, teknoloji ve kültürel dönüşümlerle şekillenmiştir.
Sunum, aynı zamanda, gelecekte daha fazla dijital entegrasyonun ve bireyselleştirilmiş eğitimin önemine odaklanırken, sevgi, ilgi, sınırlar ve değerler gibi temel ebeveynlik ilkelerinin sürekliliğini vurgulamayı amaçlamıştır.
Geçmişten günümüze ve geleceğe uzanan bir perspektifte ebeveynlik yaklaşımlarının nasıl değiştiği ve temel değerlerin nasıl korunduğunun ele alındığı sunum, teknoloji ve toplumsal değişimine ebeveynlerin rolünü nasıl etkilediği üzerine bir akıl yürütme olarak değerlendirilebilir.
” Doğa ve doğanın yasaları karanlıkta gizliydi, Tanrı, Newton olsun dedi ve her şey aydınlandı. ” Alexander Pope
Sunumda bilimsel kavrayış tartışılarak, gelişen yapay öğrenme metot ve teknolojileri ile bilimsel kavrayıştaki değişim üzerinde duruldu.
Kuantum mekaniği ile 20.yy’da yaşanan değişimin bir benzerini günümüzde yapay öğrenme metotlarının kullanılması ile yaşamaktayız. Kuantum teorisi ile deterministik olmayan metotlara geçiş ve bilimsel çalışmalarda kullanılmasının kabul görmesi yeni bir gelişme iken bir kara kutuya doğru ilerlemekteyiz.
- Yapay öğrenme, hipotez ve teori oluşturmada, bilimsel kavrayış geliştirmede yardımcı olabilir mi?
- Yapay zeka ile bilimsel bilgi üretilebilir mi?
- Açıklayıcılığı olmayan bir yöntem, bilimsel kabul edilebilir mi?
- Bilimsel bilginin açıklayıcı (akla uygun, deterministik) olma zorunluluğu var mı?
Soruları tartışıldı.
“Gelecek, gelmeden önce her zaman kendi kurmacada, romanda, öyküde, filmde yer bulur. Bilimkurgu, büyük fikirlerin, insanlığa ve tarihe dair fikirlerin sanatıdır. Yazar, bugüne ait veriyle geleceği hayal eder. Aslında gelecek kurmacasının, geleceği isabetle tahmin etmek gibi bir misyonu yoktur. Her eser, kendi yazıldığı zamanın ruh halini yansıtır, bir açıdan aslında şimdiki zamanı anlatır. Fordizmin her şeyi dönüştürdüğü çağda Cesur Yeni Dünya yazılır, faşizmin dünyayı altüst ettiği çağda 1984.”
Bu konuşmada, belli başlı bilimkurgu klasikleri üzerinden, bilimkurguda gelecek kurgularının izini sürmeye çalıştık. Gelecek tahayyülünün tarih boyunca değişimini ve kurmacanın geleceğin kurulmasına etkisini tartıştık.
Sunumda otobiyografik bellek araştırmacısı gözüyle, gelecek düşüncelerinde belleğin rolünü geleceği düşünme ve geçmişi hatırlama bağlantısı üzerinden tartıştık.
Önce geleceği düşünme ve geçmişi hatırlama arasındaki ilişki üzerine ortaya konmuş ilginç kavramlar üzerinde durduk.
Sonrasında, bu ikisi arasındaki ilişkiye işlevsel perspektiften yaklaşmaya çalıştık.
Geçmişi hatırlamanın en temel işlevlerinden biri gelecekle ilgili planlar yapmak ve birtakım tahminlerde bulunmak. Bu konuşmada da hatırlamanın bu iki işlevi üzerine yapılan araştırmalardan bahsettikten sonra tahmin edilmesi zor gelecek olaylarını düşünmede geçmişi hatırlamanın rolünü vurguladık.
“Davranış Bilimlerinin Geleceği “Bilim mi önce geldi, teknoloji mi?” sorusu, tavuklu-yumurtali benzeri kadar meshur olamamissa da, yine epey çene yormustur. Eskiden olsa “tabikisi de once bilim” deyiverirdim ama bugun oyle dusunmuyorum. Once davranis bilimlerine fikir, bilim ve teknolojinin nasil katki yaptigini, neyin eksik kaldigini anlatmaya calisacagim. Gecmisi anlatmak nispeten kolay; gelecek öngörüsü hakkında daha sakınımlı olmak isterim ama teknolojinin peşinden gideceğimizi tahmin ediyorum.” – Münire Özlem Çevik
“Uzay her zaman insanlık için gizemlerle dolu ve ulaşılması güç bir alan olmuştur. Yaşamın uzun tarihiyle kıyasladığımızda, çok kısa bir süredir gökyüzündeki yıldızları modern bilimsel yöntemin nesnel akıl yürütme yöntemleriyle inceliyoruz ve ondan da daha kısa süredir Dünya atmosferinin dışına yolculuklar yapmaya başladık. Kimilerine göre bu sebeple yolun daha çok başındayken kimilerine göreyse gezegenimize davranış şeklimiz ve siyasi koşulların getirdiği kutuplaşmadan ötürü kendimizi yok etmek üzereyiz.”
Bu konuşmada, insanlığın niçin uzay araştırmaları yaptığını sorgulayan bir girişle başlayarak, soğuk savaş özelinde 20. yüzyıla damgasını vuran önemli uzay araştırmalarını ve sonrasında 21. yüzyılda uzay çalışmalarının evrildiği siyasi ortamın kısa bir yorumlamasını yaptık.
2023’e kadar modern dünyada uzay aktörlerinin yaptığı çalışmaların bir derlemesini sunduk.
21. yüzyılın başındaki siyasi ortamda yaşanan değişiklikler ve bu değişimini uzay araştırmalarına olan etkisini değerlendirdik.
Konuşmanın son kısmındaysa Dünya yörüngesinde çalışma yürütecek yeni uzay istasyonları, uzay teleskopları, potansiyel çılgın projelerle birlikte gezegenlararası seyahat projeleri, Ay ile Mars’a yapılacak insanlı seyahatler, potansiyel kolonizasyon projeleri ve uzay madenciliği gibi konularu ele aldık.
“Transhümanizm, temel olarak insan durumu üzerindeki geliştirme ve iyileştirmeleri amaçlamaktadır. Geliştirme, vücudumuzun zayıflıklarını en aza indirmek veya daha fazlası, hem psikolojik hem de fiziksel anlamda biyolojik yeteneklerimizin doğal sınırlarının ötesine geçmek anlamına gelebilir. Bu nedenle, Transhümanizm psikoloji, etik, sinirbilim, eğitim bilimi, teoloji gibi birçok alanın dikkatini çekmiştir. Transhümanizm, radikal argümanlarıyla çektiği dikkatten dolayı hem taraftar hem de eleştirel çevrelerde oldukça tartışılmıştır.”
Tüm bunların ışığında bu sunumda insanlık durumunu, Transhumanizm’in tarihini ve içerisindeki farklı yaklaşımları inceledikten sonra etik darboğazları ele aldık. Son olarak transhumanist vakaların demokrasi, insan hakları ve hukuk sistemleri ile bunların pratiği üzerindeki olası etkilerini tartıştık.